İslâm dînini bilmiyenler, milletin sağlam imanını, ilme ve akla dayanarak bozamıyacaklarını, islâma hücûm ettikçe, kendi yüz karalarının meydana çıkdığını görerek, hîle, yalan yoluna sapıyor. Acizliklerini ortaya koyuyorlar.

Müslüman görünüp ve Müslümanlığı beğenici ve medh edici yaldızlı yazılar yazıp, fakat, bu yazıları ve sözleri arasında Müslümanlığın esâs ve temel meselelerini, sanki Müslümanlık değilmiş gibi ele alıp kötülüyorlar.

Müslümanları dinden soğutmağa ve ayırmağa çalışıyorlar. Allahü teâlânın ettiği ibâdetlerin vakitlerini, mikdârlarını ve şekillerini uygunsuz görerek, böyle olacağına, şöyle olsaydı, daha iyi olurdu diyorlar.

İbâdetlerin rûhlarından, içlerinde saklı bulunan inceliklerden, faydalarından ve kıymetlerden haberleri olmadığı için, bunları basît ve ibtidâî faydalara âlet sanarak, sanki düzeltmeğe yelteniyorlar.

Birşeyi bilmemek, insanlar için kusur ise de, anlamadığına karışmak, ayrıca pek gülünç ve acınacak bir hâl oluyor. Böyle câhilleri, akıllı sanarak, sözlerini dinleyen ve inanan Müslümanlar ise, bunlardan daha zevallı ve daha ahmaktır.

Bunlar, “Evet İslamiyet iyi ahlâkı, sağlıklı olmağı, çalışmağı emir etmekte, kötülükleri yasaklamakta, insanları olgunlaştırmaktadır. Bunlar her millete lâzımdır. Fakat, İslamiyette sosyal hükümler, âile ve cemiyet hakları da vardır. Bunlar ise, o zamanın şartlarına göre konmuştur. Bugün milletler büyümüş, şartlar değişmiş, ihtiyaclar artmıştır. Bugünkü, teknik ve sosyal ilerlemeleri karşılayabilecek yeni hükümler lâzımdır. Kur’ânın hükümleri bu ihtiyacları karşılayamaz” diyorlar.

Böyle sözler, islâmiyeti bilmiyen, islâm bilgilerinden haberi olmayan câhillerin boş ve yersiz düşünüşleridir. İslamiyet, adâleti, zulmü, insanların birbirlerine karşı, âile ve komşuların birbirlerine, milletin hükûmete ve birbirlerine karşı haklarını, vazîfelerini, suçları açıkca bildirmiş, bu değişmez kavramlar üzerinde, temel hükümler kurmuştur. Bu değişmez hükümlerin, hâdiselere, vak’alara tatbîkını sınırlamamış, örf ve âdetlere göre kullanılmasını emretmişdir. Zamanın değişmesi ile, örf ve âdete dayanan hükümlerin değişebileceğini fakat dini hükümlerin değiştirilemeyeceğini bildirmiştir.