Kurban edilmekten kurtulan, Abdullah, büluğ çağına eriştiğinde, gerek güzel ahlakı, gerekse yakışıklılığı ile insanlar arasında müstesna bir şahıs oldu. Uzaktan yakından herkes, ona kızlarını vermek için yarışa girdiler.

Güzelliği ve şöhreti ta Mısır’a kadar yayılmıştı. İki yüze yakın kız Mekke’ye kadar gelip, ona evlenme teklif etmişlerdi. Abdülmuttalib ise oğluna; zamanın en kibar, asil, güzel, müşrik olmayan, İbrahim aleyhisselamdan beri uydukları “Hanif dini”ne bağlı Müslüman bir kız arıyordu.

Abdülmuttalib, Beni Zühre kabilesinin büyüğü Vehb’in kızı Amine’nin güzelliğini, iffet ve hayasını, dinine bağlılığını işitmişti. Soy bakımından da akraba idiler ve birkaç batın yukarıda birleşiyorlardı. Her iki tarafa da rüyada yapılan ikazlar ve bu doğrultuda yapılan görüşmeler sonunda, oğlu Abdullah’ı, Vehb’in kızı Amine ile evlendirdi...

Peygamber efendimizin Babası Abdullah’ın evlendiği sene, Mekke’de şiddetli bir kıtlık vardı. Senelerdir yağmur yağmamıştı. Ağaçlar kurumuş, mahsulden eser görünmez olmuştu. İnsanlar dayanılmaz bir sıkıntı içine düşmüş, ne yapacaklarını bilemez hale gelmişlerdi.

Sevgili Peygamberimizin mübarek nuru, hazret-i Abdullah’dan hazret-i Amine’ye geçtikten sonra yağmurlar başladı o kadar yağmur yağdı, o kadar mahsul oldu ki, o seneye bolluk senesi diye isim verdiler.

Amine validemiz hamile iken, kocası Abdullah ticaret için Şam’a gitmişti. Dönüşünde hastalandı. Medine’ye gelince dayıları Neccaroğullarının yanında on sekiz veya yirmi beş yaşında iken vefat etti. Bu haber Mekke’de duyulunca koca şehir üzüntüye gark oldu.

Peygamber efendimizin babası Abdullah, oğlu doğmadan vefat edince melekler; - Ey Rabbimiz, Resulün yetim kaldı, dediler. Allahü teâlâ;
- O’nun koruyucusu ve yardımcısı benim, buyurdu.