Bu dünya nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Âhırette ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyada iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve âhıretin en kıymetli insanı olan, Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olarak geçirilirse, saadet-i ebediyye, sonsuz kurtuluş umulur. Yoksa Ona tâbi’ olmadıkça, herşey, hiçdir. Ona uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, âhıretde ele birşey geçmez. Muhammed aleyhisselam, mahbûb-i Rabbil’âlemîndir. Yani Allahü teâlânın sevgilisidir. Her şeyin en iyisi, sevgiliye verilir.

İslam âlimlerinin büyüklerinden Seyyid Abdülhakîm efendi buyurdu ki: “Her Peygamber, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed “aleyhisselâm” ise, her zamanda, her memleketde, yani dünya yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür.

Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu güç birşey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu medhedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın, Onu tenkîd edecek iktidârı yoktur.” Allahü teâlâ, “Sen olmasaydın, gökleri yaratmazdım!” buyurmuştur.

Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek, görünür görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri, sevgilisinde toplamıştır. Meselâ, insanların en güzel yüzlüsü ve gayet nûrânî benizlisi idi. Mubârek yüzü, kırmızı ile karışık beyâz olup, ay gibi nûrlanırdı. Sözlerigayet tatlı olup, gönülleri alır, rûhları cezbederdi. Aklı o kadar çokdu ki, Arabistân yarım adasında, sert, inâdcı insanlar arasında gelip, çok güzel idâre ederek ve cefâlarına sabr ederek, onları yumuşaklığa ve itâ’ate getirdi. Çoğu dinlerini bırakıp Müslüman oldu ve dîn-i islâm yolunda babalarıyla ve oğullarıyla mücadele etti. Onun uğrunda mallarını, yurtlarını fedâ edip, kanlarını akıtdı. Hâlbuki, böyle şeylere alışık değildiler. Güzel huyu, yumuşaklığı, affı, sabrı, ihsânı, ikrâmı, o kadar çoktu ki, herkesi hayrân bıraktı. Görenler ve işitenler seve seve Müslüman oldu.

Dünya ve ahıret saadetine kavuşabilmek için Müslüman olmak, Muhammed aleyhisselama tam ve kusursuz tâbi’ olmak ve Onu tam ve kusursuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, Onun düşmanlarını, ona inanmayanları düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir. İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı îcâb eder.