Âdem aleyhisselamın alnına nakşedilen bu nur alnında parlamaya başladı. Âdem aleyhisselamdan itibaren temiz babalardan ve temiz analardan geçerek, Peygamber efendimize kadar geldi bu nur...

Bunu Allahü teâlâ ayet-i kerimede mealen şöyle bildirmiştir:

“Senin nurun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ınkılab etmiş ulaşmıştır.”(Şuara suresi: 219)

Hadis-i şerifte ise bu husus şöyle bildirilmiştir:

“Allahü teâlâ insanları yarattı. Beni insanların en iyi kısmından vücuda getirdi. Sonra, bu kısımlarından en iyisini seçti. Beni bunlardan vücuda getirdi. Sonra evlerden, ailelerden en iyisini seçip, beni bunlardan meydana getirdi. O halde, benim ruhum ve cesedim mahlukların en iyisidir. Benim silsilem, ecdadım en iyi insanlardır.”

Yaratılan ilk insan olan Âdem aleyhisselam, Efendimizin zerresini taşıdığı için, alnında O’nun nuru parlıyordu. Bu zerre Hazret-i Havva’ya, ondan da Şit aleyhisselama ve böylece temiz erkeklerden temiz kadınlara ve temiz kadınlardan temiz erkeklere geçti. Muhammed aleyhisselamın nuru da zerre ile birlikte, alınlardan alınlara geçti

Âdem aleyhisselam vefat edeceği zaman, oğlu Şit aleyhisselama şu vasiyette bulundu:

“Yavrum! Bu alnında parlayan nur, son peygamber Muhammed aleyhisselamın nurudur. Bunu, mümin, temiz ve afif hanımlara teslim et ve oğluna da böyle vasiyette bulun!”

Muhammed aleyhisselama gelinceye kadar, bütün babalar, oğullarına böyle vasiyet etti. Hepsi bu vasiyeti yerine getirip, en asil ve en kibar kızlar ile evlendiler. Nur, kadın erkek, temiz alınlardan geçerek asıl sahibine ulaştı.

Resulullah efendimizin dedelerinden birinin iki oğlu olsa, yahut bir kabile iki kola ayrılsa, peygamberimizin nuru, en şerefli ve hayırlı olan tarafta bulunurdu. Her asırda O’nun dedesi olan zat, yüzündeki nurdan belli olurdu.

O’nun nurunu taşıyan seçilmiş bir soy vardı ki, her asırda bu soydan olan zatın yüzü pek güzel ve çok nurlu olurdu. Bu nur ile kardeşleri arasında seçilir, içinde bulunduğu kabile başka kabilelerden daha üstün, daha şerefli olurdu.

Peygamber efendimiz bu hususu şöyle ifade buyurdu:

“Benim dedelerimin hiçbiri zina yapmadı. Allahü teâlâ, beni, temiz, tayyib, iyi babalardan temiz analardan getirdi. Dedelerimden birinin iki oğlu olsaydı, ben bunların en hayırlısında, en iyisinde bulunurdum.”

Başka bir hadis-i şerifte de,

“Mensup olduğum topluluk, ne zaman ikiye ayrılmış ise, Allahü teâlâ beni muhakkak onların en hayırlı olan tarafında bulundurmuştur.” buyurdu.

Âdem aleyhisselamdan beri, evladdan evlada geçerek gelen bu nur, Taruh’a, ondan oğlu İbrahim aleyhisselama, sonra oğlu İsmail aleyhisselama geçmiştir. Onun da alnında güneş gibi parlayan nur, evladlarından Adnan’a ondan Me’add, ondan da Nizar’a intikal etmiştir.

Nizar doğunca, babası Me’add, oğlunun alnındaki nuru görüp sevinmiş, büyük bir ziyafet vererek; “Böyle oğul için, bu kadar ziyafet az bir şey” dediği için, oğlunun adı Nizar, yani az birşey manasında kalmıştır.

Bundan sonra da bu nur, sıra ile intikal ederek asıl sahibi olan sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselama ulaştı.