Tefsir nedir?
Tefsîr, din büyüklerinin kalblerine doğan bir nûrdur. Tefsîr kitapları, bu nûrun anahtarıdır. Çekmeceyi anahtarla açınca, mücevherler meydana çıktığı gibi, o tefsîrleri okumakla, kalbe bu nûr doğar. Seksen ilmi iyi bilenler, tefsîrleri anlayıp, bizim gibi din câhillerine bildirmek için, çeşitli derecedeki insanlara göre, binlerle kitap yazmışlardır.
Yeni yazılan Türkçe tefsîrlerin en kıymetlisi sanılanlarında bile, şahsî düşünceler bulunmakta, okuyanlara zararı, fâidesinden çok olmaktadır. Hele islâm düşmanlarının, bid’at sâhiblerinin, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını bozmak için yapdıkları tefsîr ve tercüme kitapları, birer zehirdir.
Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım şübheler, itirâzlar hâsıl oluyor. Zâten, bizim gibi, din bilgisi az olanların, İslamiyeti öğrenmek için, tefsîr ve hadis-i şerif okuması uygun değildir. Çünkü, Kur’ân-ı kerîmi ve hadis-i şerifi yanlış anlamak veya şübhe etmek insanın imanını giderir. Yalnız arabca bilmekle, tefsîr ve hadîs anlaşılmaz. Arabca bilenleri, din âlimi sanan, aldanır. Beyrut ve başka yerlerde ana dili arabca olan, arab edebiyyâtını iyi bilen, çok papaz var. Fakat, hiçbirinin İslamiyetden haberi yok.
Kur’ân-ı kerîmin hakîkî ma’nâsını anlamak, öğrenmek istiyen bir kimse, din âlimlerinin kelâm ve fıkh ve ahlâk kitaplarını okumalıdır. Bu kitapların hepsi, Kur’ân-ı kerîmden ve hadis-i şeriflerden alınmış ve yazılmıştır. Kur’ân tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru ma’nâ veremez. Okuyanları, bunları yazanların fikrlerine, düşüncelerine ve maksadlarına esîr eder ve dinden ayrılmalarına sebeb olur.
Kur’ân-ı kerîmin, latin harfleri ile yazılmasına da imkân olmuyor. Çünkü bu harflerde, Kur’ân-ı kerîm harflerinin hepsinin karşılığı yoktur. Bunun için, ma’nâ bozuluyor. Okunan, Kur’ân olmayıp, ma’nâsız bir ses yığını oluyor. Meselâ, ehad yerine ehat derse, namaz fâsid oluyor.
Bugün, çok kimsenin, böyle bozuk tercemeleri ve latin harfi ile yazılmış, ne olduğu belirsiz kitapları “Türkçe Kur’ân” diye gençliğin önüne sürdükleri, köylere dağıttıkları görülüyor. “Arabca Kur’ân, yabancı dildir. Onu okumayın! Öz dilimizle bunu okuyun” diyorlar. Böyle söyliyenlere dikkat edilirse, çoğunun namaz kılmadığı, oruc tutmadığı, haramlara, hatta dinsizliğe dalmış bulunduğu, Müslümanlığa, yalnız lâf ile bağlı olduğu anlaşılıyor. Bunun için bunlara aldanmayıp ihlasla yazılmış İslam büyüklerinin İlmihâl kitaplarını okuyup dinimizi bunlardan öğrenmemiz lazımdır.