Cehennemden kurtulmak ve se’âdet-i ebediyyeye kavuşmak, Peygamberlere tâbi’ olmağa bağlıdır. Bu yolun gayrısı dalâlet yoludur, şeytânların yoludur. Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü anhümâ”, buyuruyor ki, birgün Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” bize bir doğru çizgi çizdi ve “Bu, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşduran doğru yoldur” buyurdu. Sonra, bu hattın iki tarafına, balık kılçığı gibi, eğik çizgiler çizip, “Bunlar da, şeytânların sapdırdığı yollardır” buyurdu.

O hâlde, bir kimse, Peygamberlere tâbi’ olmadan, doğru yolda yürümek isterse, muhakkak iğri yola sapar. Eğer eline bir şeyler geçerse, istidrâcdır. Yani, sonu zarar ve ziyândır. Ubeydüllah-i Ahrâr buyurdu ki, “Kalbe gelen bütün keşfleri, hâlleri bize verseler, fakat kalbimizi Ehl-i sünnet i’tikâdı ile süslemeseler, kendimi mahv olmuş ve hâlimi harâb bilirim. Bütün harâblıkları, felâketleri üzerime yığsalar, lâkin kalbimi Ehl-i sünnet vel-cemâ’at i’tikâdı ile şereflendirseler, hiç üzülmem”.

Evliyâya hâsıl olan hâller, keşifler, eğer Peygamberimize tâbi’ olmakla berâber ise, nûr üstüne nûr olur ve İslâmiyetin incelikleri, esrârı hâsıl olmağa başlar. Sahâbe-i kirâmın hepsi ve Selef-i sâlihîn ve evliyanın büyükleri böyle idi. Tasavvufta, nübüvvet yolu ve vilâyet yolu diye ayrılan iki yol, hakîkatde İslâmiyetin gösterdiği tek bir yoldur. Zîrâ her ikisi de, insanı Peygambere tâbi’ olmak şartı ile erdiriyor.

İslâmiyetten ayrılan, yolda kalır veya yoldan çıkar. O hâlde, bütün yolların başlangıcı İslâmiyettir. Yani İslâmiyet, bir ağacın gövdesine benzer. Bütün tarîkatler, yani yollar, bu ağacın dalları, damarları, filizleri, yaprakları ve çiçekleri gibidir.

Emr-i ma’rûf iki sûret ile yapılır: Birincisi, söz, yazı ve her çeşit yayın vâsıtası iledir. Bunu yaparken, bilgi az ise ve şahsa, âdetlere, kanûnlara dikkat ve ri’âyet edilmezse, fitneye sebeb olabilir. İkinci yol, hâl ile, islâmın güzel ahlâkına uyarak, nümûne olmakdır. Herkese tatlı dil, güler yüz göstermek, kimseyi incitmemek, kimsenin malına, ırzına göz dikmemek en te’sîrli, en fâideli nasîhat yapmak olur.

Bunun içindir ki, “lisân-ı hâl, lisân-ı kalden entakdır” demişlerdir. Görülüyor ki, islâmın güzel ahlâkına uygun yaşamak, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yapmanın en güzel yoludur. Mühim bir farzı yapmakdır. İbâdet etmektir.