Kulunuza ihsan buyurmaz mısınız?
Nüktedanlığı ile meşhur Muhsinzâde, bir akşam Deli Fuat Paşa’nın konağına iftara gider. Top zamanı yaklaşır, sofraya oturulur. Biraz sonra top atılır, oruçlar açılır. Zeytin-peynir gibi iftariyeliklerin ardından sıra çorbaya gelir.
Paşa ev sahibi olduğu için sofraya riyaset eylediği için çorba evvelâ kendisine takdim edilir. Fuat Paşa bir kaşık alır. “Bu ne?” der. “Böyle çorba mı olurmuş? Götürün bu çorbayı, o aşçı olacak kerataya verin de kendi içsin!”. Çorba gider. Onu müteakip hindi ciğeri ile yapılmış Enderun yumurtası gelir. Paşa bundan da tadar tatmaz gürler ve geri gönderir. Biçare davetliler yutkunurken gelen börek baklava da aynı akıbete uğrar.
Deli Fuat Paşa’nın kötü dediğine iyi demek kimin haddine düşmüş! Herkes açlıktan guruldayan karnını dinleyerek neticeyi bekler. Nihayet sofracılar pilavı getirirler. Paşa kaşığı daldırır. “Allah kahretsin” der. “Böyle pilav...” Pilavın başına ne geleceğini anlayan Muhsinzâde, hemen yerinden fırlar. “Efendimiz” der, “Sofraya oturduk oturalı bütün yemekleri aşçı kulunuza ihsan buyurdunuz. Lütf-u ihsanınızı bu kulunuza da teşmil buyurarak şu pilavı da bana göndermez misiniz?”