Aşağıda Silsile-i aliyye büyüklerinden Seyyid Fehim Arvasi hazretlerinin teveccühüne kavuşan bir gencin hâli anlatılıyor.

Hazret-i Seyyid Fehim, seçilmişlerden biri,
Bir bakışta temizler, kalbde bulunan kiri.

Müks’ün Arvas köyünden gelişlerinde Van’a,
Asi bir genç yaklaşır utanarak yanına.

Hazret-i Şeyh gülümser, gence adını sorar,
O anda âsi gençte acayip hâller başlar.

Şeyh teveccühle bakar, gencin gönlünü yakar,
Feyizler çeşme gibi gencin kalbine akar.

Adı Fehim’miş gencin, ondan hiç ayrılamaz,
Kendini saran hâlden bir türlü sıyrılamaz.

Yani Seyyid Fehim’e, Fehim âşık olmuştur,
Artık, Fehim’in kalbi feyizlerle dolmuştur.

Hocası köye döner, genç âşık yalnız kalır,
Havalar gayet soğur, mevsim kara kış olur.

Derler ki Hazret-i Şeyh, bezir yağı arıyor,
Bunu duyan Fehim’i, bir telaştır sarıyor.

Derhal arar her yeri, bezir yağını bulur,
Büyük bir küp içine yağı hemen doldurur.

Heyecanlı bir halde validesine varır.
Ellerine kapanır, anne diye yalvarır:

İzin verirsen eğer, Müks’e gideceğim” der,
Yol azığı olarak bana biraz ekmek ver!

Annesi der, “Bu kışta gidilmez hiçbir yere”,
Kadın çaresiz kalır, yalvardıysa kaç kere.

Baktı ki genç evlâdı alev alev yanıyor,
Gece gündüz dilinde hocasını anıyor.

Mecbur izin verip der, “Yardımcın olsun Allah
Eve dönünceye dek ağlayıp çekerim ah
...”

Fehim yalın ayakla düşer ıssız yollara,
Rabbim yardım eylesin böyle âşık kullara.

Yol belli değil, iz yok, bir de tipi esiyor,
Dondurucu soğuklar nefesini kesiyor.

İçinde Allah aşkı, sırtında koca bir küp,
Karlara batar çıkar, soğuk sıcak ter döküp.

Yırtıcı hayvanların yanından geçip gider,
Fakat onlar görmeden yoluna devam eder.

Canavarlar görseydi acep neler olurdu?
Belki taşımak için sırtlarına alırdı.

Çünkü misalleri çok, bir tek örnek verelim,
Hayvanlar nasıl hizmet ediyormuş görelim.

İbni Sina isimli filozof var ya hani,
Evden sorar, nerde der Ebul Hasan Harkani?

Hanım onu azarlar, “Yok, oduna gitti” der,
İbni Sina oturup dağın yolunu bekler.

Bakar Şeyh Ebul Hasan eve doğru geliyor,
Odun yüklü bir aslan onu takip ediyor.

İbni Sina korkarak bu hâli sual eder,
Şeyh tebessüm ederek, “Korkulacak ne var” der,

Bizler evdeki kurdun yükünü çekiyoruz,
Bu kurt da bizim yükü çekip ödeşiyoruz.”

Hak âşıkları böyledir hakikati bilelim,
Fehim dağda gidiyor, sözümüze gelelim.

Bir hâl olur âniden birisi zuhur eder:
“Fehim yardım edeyim kabul edersen eğer”.

Böyle der gelen kişi, Fehim bakmaz yüzüne,
Hayalindeki “yâr”i görünmekte gözüne.

Akşam ezan okunur, hocası onu bekler,
Sevenlerine dönüp, “Bir yolcumuz geldi” der.

Fehim girer mescide, donmuş yalın ayakla,
Hep hocasına bakar, büyük bir iştiyakla.

Fehim der ki, “Çok şükür bir daha gördüm sizi,
Artık ne yaparsanız yapın bu bendenizi!”

Hazret-i Şeyh emreder, yedirip içirirler,
Yeni elbise verip yukarı geçirirler.

Hocası buyurur ki, dönüp Fehim’den yana:
Tehlike içindeyken Hızır gelmişti sana,

İhtiyacın ne ise muhakkak görecekti,
İstediğini sana severek verecekti.

Hızır’ı görmek için kalbi yanan yanana,
Neden hiç konuşmadın, bakmadın ondan yana.”


Fehim der ki, “Efendim ben size geliyordum,
Sizi uzakta değil yanımda biliyordum.

O anda ermiştim ki sizinle bir huzura,
Bu huzuru bozup da bakılır mı Hızır’a?

Dumansız yanar idim, size doğru gelirken,
Sevginizi her derde âcil şifa bilirken,

Efendim yanımdayken ele yanaşılır mı?
Bu anda hiç Hızır’la durup konuşulur mu?

Size yaklaşıyordum her adım atışımda,
Yardım ediyordunuz her kara batışımda.

Kalbime ılık ılık sevgi döküyordunuz.
Gizli bir kuvvet ile beni çekiyordunuz,

Değilse ben bu yola nasıl girebilirdim?
Himmetiniz olmasa nasıl gelebilirdim?

Akıl fikir erişmez esrarlı hâlinize,
Yapışanlar kurtulur mübarek elinize.”

Sofu Baba olarak tanınır Van’da Fehim,
Feyzinden faydalanır ihlasla severse kim.

Büyükler öyle büyüktür ki, seven bile kurtulur,
Sofu Baba bir örnek, kölesi sultan olur.