Padişahlardan birine değerli bir gül fidanı hediye edilir. O da bunu bahçıvanına verip bahçeye dikmesini, gül açılınca da kendisine haber vermesini ister. Aylar sonra nihayet gül açılır. Fakat gayet iri ve son derece güzel bir gül. Bah çıvan onu hayranlıkla seyrederken, bir bülbül gelip gül fidanına konar ve başlar ötmeye. Bahçıvan önce onu kovmak ister, fakat bülbülün yanık yanık ötüşü onu etkilemiştir. Sonunda bahçıvan, padişahı çağırmak için yerinden kalkınca, bülbül ürker ve gülü paramparça eder. Buna çok üzülen bahçıvan, korkarak padişaha durumu haber verir.

Fakat padişah:

-Üzülme, der, bu dünya etme bulma dünmyası, ona da kalmaz. Bahçıvan padişahın bu sözü ile rahatlamıştır. Bir zaman sonra bahçıvan, bir yılanın o bülbülü yuttuğunu görür ve padişaha gelerek:

-Keramet gösterdiin efendimiz, dünya o bülbüle de kalmadı.

-Merak etme, o yılana da kalmaz.

Gerçekten, kısa bir zaman sonra bahçıvan, bahçede çalışırken, yanlışlıkla o yılana basar, yılan da ona saldıracakken kürekle vurarak yılanı öldürür. Bunu padişaha haber verince:

-Merak etme, o yılanı öldürenin de yanına kalmaz, der. Bir zaman sonra, padişah, bir suçundan dolayı bahçıvanın idamını emreder. Tam idam edilecekken, bir isteği olup olmadığı sorulur.

Bahçıvan:
-Var ama padişaha! Der.

Padişaha haber verirler, oraya gelir ve bahçıvan:

-Padişahım, dünya gülü darmadağın eden bülbüle, bülbülü yutan yılana, yılanı öldüren bu fakire kalmadığı gibi. Aynı şekilde size de kalmayacak. Der. Bunun üzerine düşünen padişah:

-Bu adamı idam ettirip te elime ne geçecek, der ve bahçıvanı affeder.