Büyük islâm âlimi İmâm-ı Gazâlî hazretleri insanları dört kısma ayırmaktadır: Bunlardan birinci kısmdakiler, dünyada yimek içmek ve zevk etmekden başka bir şey bilmiyenlerdir.

İkinci kısmdakiler, cebir, şiddet, zulüm ile hareket edenlerdir.
Üçüncü kısmdakiler, hîlekârlık ve mürâîlikle etrâfındakileri aldatanlardır.
Ancak dördüncü kısmdakiler dinimizin bildirdiği güzel ahlâk ile ahlaklanan hakîkî

Müslümanlardır.
Unutmamak lâzımdır ki, her insanın kalbinden Allahü teâlâya giden bir yol vardır. Bütün mesele, bu yoldan İslâm nûrunun insanlara ulaştırılmasıdır. O nûru kalbinde hisseden bir insan, hangi kısımdan olursa olsun, yaptığı fenâlıklara pişmân olur ve doğru yolu bulur.

Eğer bütün insanlar, islâm dînini kabûl etseler, dünyada ne fenâlık, ne hîlekârlık, ne harb, ne şiddet ve ne de zulüm kalırdı. Bunun için, tam ve mükemmel bir Müslüman olmağa gayret etmek ve Müslümanlığın esâsını ve inceliklerini ve güzel ahlâkını îzâh ederek, bütün dünyaya yaymak, hepimizin boynuna düşen bir borçdur. Bunu yapmak cihâd olur.

Başka dinden de olsa, insanlara dâimâ tatlı dille ve anlayışla hitâb etmelidir. Bunu, Kur’ân-ı kerîm emir etmektedir. Müslüman olmıyanın yüzüne karşı, kâfir, dinsiz diyerek, onun kalbini incitmenin günah olduğu, böyle söyliyenin cezâlandırılması lâzım olduğu, fıkh kitaplarında yazılıdır.

Maksad, herkese islâm dîninin yüceliğini anlatmaktır. Bu cihâd da, ancak tatlı dille, sabır, ilim ve imanla olur. Bir kimseyi bir şeye inandırmak isteyenin evvelâ kendisinin ona inanması şarttır. Mümin ise, hiç bir zaman sabrını kaybetmez ve inandığını anlatmakda müşkilât çekmez. İslâm dîni kadar, açık ve mantıkî hiç bir din yokdur. Bu dînin esâsını anlıyan bir kimse, herkese bu dînin biricik hak din olduğunu kolaylıkla isbât edebilir.

Hülâsa, hakîkî Müslüman, bütün iyi huylara sâhib, vakarlı, seciyeli, bedenen ve rûhen tertemiz, her türlü i’timâda lâyık, mükemmel bir insandır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

“Din kardeşine karşı güler yüzlü olmak, ona iyi şeyleri öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, yabancı kimselere aradığı yeri göstermek, sokakdan, taş, diken, kemik ve benzerleri gibi çirkin, pis ve zararlı şeyleri temizlemek, başkalarına su vermek hep sadakadır.”