Sevgili Peygamberimize, peygamberliği bildirildi ve bu ilk vahiyden sonra üç sene vahiy gelmedi. Bu arada İsrafil aleyhisselam ismindeki melek gelip, bazı şeyler öğretti. Bunlar vahiy değildi.

Bu zaman zarfında, ara sıra Resulullah efendimiz çok mustarip olurdu. Efendimiz üzüldükçe, Cebrail aleyhisselam görünerek; “Ey Habibullah! Sen Allahü teâlânın peygamberisin” der ve üzüntüsünü yatıştırırdı.

Peygamber efendimiz bu günleri şöyle anlatır:

“Vahyin kesildiği zamanda idi. Hira dağından aşağı inerken, ansızın gök tarafından bir ses işittim. Yukarı baktım. Hazreti Cebrail’i gördüm. Yer ile gök arasında, bir kürsi üzerinde oturmuş idi. Bana korku geldi. Eve vardım. Beni bir şey ile örtün, dedim. Hak teâlâ vahiy gönderdi; “Ey örtüye bürünen Peygamber! Kalk da kavmini Allah’ın azabı ile korkut! 1man etmezlerse, azaba uğrayacaklarını kendilerine haber ver. Rabbini tekbir et. Elbiseni de temiz tut” mealindeki Müddessir suresinin ilk ayetlerini getirdi. Bundan sonra vahyin arkası kesilmedi.”

Fahr-i kâinat efendimiz, insanları, İslâm’a davete, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını tebliğe başladı.

Cebrail aleyhisselam, vahy getirirken bazan insan şekline girer ve Dıhye-i Kelbi’nin suretinde gelirdi. Bazan Peygamber efendimizin kalbine ilka, telkin ederdi.

Resulullah efendimiz, onu görmezdi. Bazan rüya ile, bazan da dehşet saçan bir uğultu ile gelirdi. Vahyin, Peygamber efendimize en ağır ve çetin geleni bu idi. Bu hallerinde Resulullahın en soğuk günde bile mübarek alınlarından terler dökülür deve üzerinde iseler, vahyin ağırlığından deve yere çökerdi. Yanında bulunan sahabiler de, vahyin ağırlığını hissederlerdi. Cebrail aleyhisselam, birkaç defa kendi şekil ve suretinde geldi.

Allahü teâlâ, meleksiz ve perdesiz, yani hiçbir vasıta olmadan da Peygamber efendimize vahyetmiştir. Bu hal Mirac gecesinde vaki olmuştur.

Peygamber efendimizin, İslâm’ı tebliği yirmi üç sene devam etti. Bu zamanın onüç senesi Mekke’de, on senesi de Medine’de geçmiştir. Kur’an-ı kerim 22 sene 2 ay 22 gün gibi bir zamanda vahyedilip tamamlanmıştır.

Muhammed aleyhisselam ümmî idi. Yani kitap okumamış, yazı yazmamış ve hiç kimseden ders görmemişti. Mekke’de doğup büyümüş, belli kimseler arasında yetişmişti. Böyle olduğu halde, Tevrat’ta ve İncil’de, Yunan ve Roma devirlerinde yazılmış kitaplarda bulunan bilgilerden, hadiselerden haber verdi.

İslâmiyeti bildirmek için, Hicretin altıncı senesinde Rum, İran ve Habeş hükümdarlarına ve diğer Arab padişahlarına mektuplar gönderdi. Huzuruna altmıştan ziyade yabancı elçi gelmiştir.

Bu husus, yani Efendimizin ümmî olduğu Kur’an-ı kerimde mealen; “Sen, bu Kur’an-ı kerim gelmeden önce, bir kitap okumadın. Yazı yazmadın. Okur-yazar olsaydın, başkalarından öğrendin diyebilirlerdi” (Ankebut suresi: 48) şeklinde bildirilmektedir.

Hadis-i şerifte de; “Ben ümmi Peygamber Muhammed’im... Benden sonra Peygamber yoktur” buyruldu.

Yine Kur’an-ı kerimde mealen şöyle buyurulmaktadır: “O kendiliğinden konuşmamaktadır. O’nun sözleri, O’na bir vahiy ile bildirilmekte, öğretilmektedir.” (Necm suresi: 3, 4)

Resulullah efendimizin geleceğini haber veren rüyalar, işaretler görüldü. Efendimiz, Peygamberliğini ispat için mucizeler gösterdi.