Bu dünya, âhıretin tarlasıdır. Burada tohumlarını ekmeyip yiyenler, böylece bir tohumdan katkat meyve kazanmaktan mahrum kalanlar, ne kadar tâli’siz ve ahmaktır. Kardeşin kardeşden kaçacağı, ananın evlâdını tanımıyacağı o gün için, hazırlanmıyorlar.

Böyle kimseler, dünyada da, âhırette de zarardadırlar ve sonunda pişman olacaklardır. Aklı başında olan, bu dünyayı fırsat bilir. Bu kısa zamanda, yalnız dünya lezzetleri ile zevklenmek için değil, bu fırsatta, tohum ekmek ve bir hayrlı iş, yani Allahü teâlânın beğendiği işi yaparak, âyet-i kerîmede bildirilen katkat fazla meyveleri toplamak istemelidir.

Cenâb-ı Hak, bu kısa zamanda yapılacak, hayrlı işlere ve ibâdetlere sonsuz nimetler ihsân edecekdir. Peygamberine tâbi’ olmıyan, İslamiyeti beğenmiyenlere de, sonsuz azâb yapacaktır.

Niçin böyle sonsuz azap yapacağını kendisi bilir. İnsanların kısa akılları, bunun sebebini kavrıyamaz. Meselâ, dünyada yapılan cinâyetlere de, çeşidli cezâlar emir etmiştir. Bunların sebebini ve hikmetini hiçbir insan anlıyamaz. İşte, böyle geçici kısa bir zamandaki küfre, sonsuz azap edecektir.

Âhırette azâblardan kurtulmak, ancak Muhammed aleyhisselâma tâbi olmağa bağlıdır. Onun gösterdiği yolda giden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur. Ona tâbi olan, Allahü teâlâya sâdık kul olmak saadetine erer. Dünyaya gelmiş olan yüzyirmidörtbinden ziyade Peygamberin en büyükleri, Ona tâbi’ olmağı istemiştir. Mûsâ “aleyhisselâm” Onun zamanında bulunsaydı, O büyüklüğü ile berâber, Ona tâbi olmağı severdi. Îsâ aleyhisselâmın gökten inip, Onun dîni yolunda yürüyeceğini herkes bilir. Onun ümmeti olan Müslümanlar, Ona tâbi oldukları için, bütün insanların hayırlısı ve en iyileri oldu. Cennete gireceklerin çoğu bunlar oldu ve Cennete herkesden önce gireceklerdir.

Kur’ân-ı kerîmdeki emirlerini ve İslamiyetin hükümlerinin hepsini akla uydurmağa, akla beğendirmeğe kalkışan, Peygamberlik makâmının derecesini anlamamış ve inanmamış olur. Böyle, İslamiyeti akıl ile, felsefe ile îzâha ve inandırmağa çalışan kitapları okumamalıdır.

Akıl ile anlaşılan şeyler, his uzuvları ile anlaşılanların üstünde olduğu ve bunların yanlışını çıkardığı gibi, yani his uzuvlarımız, akıl ile anlaşılan şeyleri anlıyamıyacağı gibi, akıl da, Peygamberlik makâmında anlaşılan şeyleri kavramaktan âcizdir. İnanmakdan başka çaresi yoktur. Akıl, anlıyamadığı şeyleri nasıl ölçebilir. Bunların doğru ve yanlış olduğuna nasıl karar verebilir?