Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusur görülmemiştir. Kendisi için kimseye gücenmediği halde, din düşmanlarına, dîne dil ve el uzatanlara karşı sert ve şiddetli idi. Herkese karşı yumuşak olmasaydı, Peygamberlik heybetinden, büyüklük hâllerinden, kimse yanında oturmağa ve sözünü dinlemeğe tâkat getiremezdi.

Peygamberimiz, büyük bir şehirde, herkesin arasında doğup, yetişmiş, kırk sene birlikte yaşayıp, bir kitap okumamış, seyahat etmemiş, şiir söylememiş ve nutk vermemiş iken, birdenbire, kimsenin söyliyemiyeceği ve altısını bildirdiğimiz incelikleri ile, her sözün ve her kitapın üstünde bir kitap getiren ve güzel huyları ve üstün hâlleri ile, bütün insanların ve Peygamberlerin her bakımdan en iyisi olan bir kimsenin, Allahü teâlânın sevgili Peygamberi olduğu, akıl ve vicdân sâhibleri için, pek açık bir hakîkattir.

İnsanoğlu ancak böyle bir peygambere tabi olmakla kurtuluşa erebilir. Ona tâbi’ olmak İslamiyeti beğenip, seve seve yapmak ve Onun emirlerini ve İslamiyetin kıymet verdiği, üstün tuttuğu şeyleri ve âlimlerini, sâlihlerini büyük bilip, hurmet etmektir ve Onun dînini yaymağa uğraşmak demektir ve Allahü teâlânın emirlerine uymak istemeyenleri sevmemektir.

Ona uymuş olmak için sünnetlerine yapışıp, bidatlerden kaçmak gerekir. Peygamberimiz,

“Bid’at sâhibi olanlara, hurmet eden, dirilerini ve ölülerini medheden, bunları büyük bilen, dîn-i islâmı yıkmağa, dünyadan kaldırmağa yardım etmiş olur” buyuruyor. Peygamberimizin zamanında ve onun dört halîfesi zamanlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkarılan, uydurulan ve ibadet kabul edilen sözlere, yazılara, usûllere ve işlere bidat denir.

Her Müslüman, hem imanını korumağa, kaptırmamağa çalışmalı, hem de, Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine inanmıyan kâfirleri sevmemelidir. Fakat, sevmediklerine de, kötülük, zulüm yapmamalı, kâfirlere ve bid’at sâhiblerine tatlı dil ve güler yüz ile nasîhat etmelidir. Onların felâketten kurtulmalarına, saadete kavuşmalarına çalışmalıdır.

Mazher-i Cân-ı Cânân buyuruyor ki, “Kâfirleri ve bid’at sâhiblerini ve açıkca günah işlemeğe devam eden fâsıkları sevmememiz emrolundu. Bunlarla konuşmamalı, evlerine, toplantılarına gitmemeli, arkadaşlık yapmamalıdır. Zaruret ve ihtiyac olduğu zaman, zaruret mikdârı kadar, bu yasaklara izin verilmiştir. Fakat yine de kalben onları sevmemelidir.