Osmanlı padişahları tebdil-i kıyafetle sık sık halkın arasına girer, onlarla konuşur, insanların ve esnafın ne durumda olduğunu görüp anlamaya çalışırlardı. Bu geziler sırasında bazen ilginç olaylar yaşanırdı. İşte bunlardan biri...

İkinci Mahmut, halk arasında dolaşmaktan hatta onlarla şakalaşmaktan zevk alırdı. Bir Ramazan günü tebdil-i kıyafet ile yanında müsahib Sait Efendi olduğu halde önce Beyazıt’a oradan Çakmakçılar Yokuşuna indiler. Birden dört yol ağzındaki karakolun yakınında elinde üstü örtülü tepsi ile bir nefer gördü.

Nefere sordu:
- Nedir o elindeki?

Asker şaşırdı, yutkunarak cevap verdi:
- Yemek...

- Nereye götürüyorsun?

- Garagol zabitine götürüyom.

Sultan attan indi.
- Düş önüme, dedi.

Karakola girdiler. Zabit neferin arkasındaki şahsı görünce tanıdı ve afalladı.

Hükümdar:
- Senin neferin beni iftara davet etti, diyerek tepsinin başına geçti. İftar vakti geldi, top patladı. Yemeğe başladılar.

- Hanımın marifetliymiş. Bu ne güzel çorba. Hele peşkirin temizliğine bakın.

Arkadan et yahnisi ve pilâv iştah ile yendi, hoşaf da pek beğenildi. Yemekten sonra kahveler içildi. Sultan Mahmut kalktı. Musahibine:
- Haydi Sait! Gidelim

Padişah ata binerken özengiyi tutmak üzere dışarıya fırlayan zabite:
- Oruçlu olduğun halde iftar için bile vazifenden ayrılmıyorsun. Memnun oldum, dedi ve müsahibi Sait Efendi’ye:

- Zabite iki kese, beni iftara davet eden nefere de bir kese altın verilsin, dedi atına bindi.