Osmanlı’da iftar açmak için iftar topundan ziyade minarelerden gelecek ezan-ı Muhammedi’ye kulak kabartılırdı. Top atacak zabit ezâna hürmeten, müezzin susmadan top atmazdı.

Konakların geniş divanhâne-lerine ise uşaklar, büyük halılar ve koca seccâdeler sererler ve cemaat kalabalık olursa aydınlık da olsun diye beşizli şamdanları, kandilleri münasip yerlere korlardı. Eğer misafir yoksa akşam namazı iftardan sonra kılınırdı. Ancak misafir varsa, cemaat yapılır. İftardan sonra tütün, çay, kahve, şerbet keyfi için teravihe kadar vakit kalırdı.

Camilerin yanı sıra, büyük konak ve sarayların hemen umûmunda teravih namazına durulurdu. Her haneye her yıl gelmeleri ve getirilmeleri mutad olan eski imamlarından başka bilhassa Ramazan için Kur’an-ı Kerim’i güzel okuyan hafızlar ve boğazı behredâr olan beş altı da müezzin seçilip alınırdı.

Müezzinler yatsı vakti gelince ezan okurlar. Ev sahipleri namazdan sonra bunlara dualar, ilahiler, kasideler, okuttururlar. Sahurda ve sabah namazından önce Imam Efendi mukabele okurdu.