Vezir-i azâm Koca Ragıp Paşa’nın sırdaşı Derviş Haşmet Baba, nüktedanlığı ile meşhurdur. Bunu bilen Sultan Üçüncü Mustafa, çok sevdiği Derviş Haşmet’e bir nükte yapmak ister. Koca Ragıp Paşa’yı huzuruna çağırır.

Sultan: Lala, sırdaşın Haşmet Baba’yı imtihan edeceğim. Kazanırsa ihsanda bulunacağım.

Ragıp Paşa: Emrünüz baş üstüne şevketlüm.

Sultan: Haşmet’e ‘telaş’ ile ‘talaş’ı birbirine karıştırdığımı ilet. Bu konuda ikaz kabul etmediğimi de bildir.

Ragıp Paşa, Haşmet Baba’yı bulur. Uzun hal hatır faslından sonra mevzuya gelir.
Sultan Mustafa’nın ‘telaş’ ve ‘talaş’ kelimelerini karıştırdığını anlatır ve saraydakilerin Padişah’ı bir türlü uyaramadığını da sözlerine ekler. Haşmet Baba’nın kulağına; eğer bu işi çözerse Sultan’ın kendisine çok ihsanlarda bulunulacağını da fısıldar.

Haşmet Baba: “ihsan” sözünü duyunca; “Ben bu işi hallederim, siz merak etmeyin; ama bana bir hafta müsaade edin” der ve ekler: “Eğer Padişahımız beni sorar ise, ‘Kaza geçirdi, evi yanıyordu, kendisi kurtuldu kurtulmasına, ama biraz rahatsız. Birkaç güne kadar gelir’ deyin.”
Ve Derviş Haşmet Baba, bir hafta sonra padişahın huzuruna çıkar.

Sultan: Bre Haşmet, kaza geçirmişsin, geçmiş ola! Sebep nedir?

Haşmet Baba: Refikam patlıcan kızartırken talaşları yığarak tutuşturmuş. Talaşlar birden alev alınca hanımı bir telaş almış ki, sormayın. Ne yapacağını bilemez olmuş. Talaşlar yanınca bizimki telaşlanmış, bizimki telaşlandıkça talaşlar alevlenmiş. Neyse hünkârım, alev alev talaş, bizim hatunda ise yine öylesine bir telaş ki sormayın...”
Sultan Mustafa, Haşmet Baba’nın sözünü keserek celalli bir sima ile şöyle demiş: “Niye talaş ettünüz?.. Bre Haşmet, refikan o kadar ‘talaş’ etmeseydi, ‘telaşlar’ bu kadar kolay tutuşmazdı...”