Sultan İkinci Mahmud, bir yaz gününde tebdil-i kıyafet iki mabeyncisini yanına alarak Sirkeci’ye gider. Beylerbeyi’ne geçeceklerdir. İhtiyar bir kayıkçıya düşerler. Amma ne kayıkçı! Bu zatta bir hâl vardır. Zira herkesi ‘gözünden’ tanır. Yeni yolcularını görünce ses çıkarmaz ve işini yapar. Beşiktaş önlerine yaklaşırlar.

Sultan: Baba, 32 ile nasılsın?

İhtiyar: 32’yi 30’a vurdum mu, 15 çıkıyor.

Sultan Mahmud: İşitiliyor ki şehirde hırsızlar ziyadeleşmiş; senin evine de giren oldu mu?

İhtiyar: İki ay evvel, biri girdi. Son günlerde birisi daha bizim eve dadandı. Bakalım işin sonu ne olacak?
Padişah sükut eder. Kayıkçı işine devamdadır. Velakin; mabeynciler bir mâna çıkarmak için kıvranırlar. Kayık, Beylerbeyi iskelesine yanaşır.

Sultan Mahmud: Babalık, sana iki besili kaz göndersem, yolar mısın?

İhtiyar: Hay hay efendim yolarım!
Padişah sandala akçesini bırakıp, karaya çıkar. Mabeyinciler meraktadır. Ertesi gün, hünkâr ile kayıkçı arasında geçen konuşmayı anlamak için ihtiyarı, kayıkçılar kahvesinde bulup, bir kenarda çaylı suale tutarlar:

Mabeynci: Baba dün Beylerbeyi’ne üç yolcu götürmedin mi?

İhtiyar: Evet.

Mabeynci: Onlardan ikisi biz idik; seninle konuşan da hünkârımız hazretleriydi.

İhtiyar: Elhamdülillah hata itmedük.

Mabeynci: Meraktayız, ne konuştunuz? (Bir anda ihtiyarın avuçlarına iki kese altın sıkışıverir.)

İhtiyar: Devletlüm buyurdular ki; “32 ile nicesin, yani geçimin nasıldır?” Dedim ki; Ağzımda 32 dişim var; onu 30 güne ayarlıyorum. Ben ise 15 gün ancak iş bulabiliyorum!” dedim.

Mabeynci: Eeee? (der ve ihtiyara iki kese altın daha verir)

İhtiyar: Sultanımız: “Son aylarda hırsızlar çoğaldı, sana da gelen oldu mu?” buyurdu. Hünkârın hırsızdan kastı, zannımca ‘kaşık hırsızı’, yani ‘gelin’ idi. “Son günlerde evlenmeler arttı. Senin çocuklarından da evlenen oldu mu?” demek istedi. Bir hırsız girdi, oğlumun biri evlendi; diğeri için de hazırlıklar var, Allah Kerim” dedim.

Mabeynci: Üçüncü sual nedür?

İhtiyar: Bre kahveci! Bana kahve, ağalara iki çay daha gönder!