Hasan bin Ahmed Attar hazretleri kıraat âlimlerindendir. 488 (m. 1156)’da İran’da Hemedan'da doğdu. Bağdat, İsfahan, Nîşâbur ve Vâsıt gibi ilim merkezlerinde zamanın büyük âlimlerinden ilim öğredi. Sonra Hemedan'a dönerek talebe yetiştirdi. 569 (m. 1173)’de orada vefat etti. Bir dersinde buyurdu ki:

Kur'an-ı kerim mucizdir. Yani, Onun gibi söz kimse söyliyemez. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); (Buna benzer siz de söyleyiniz!) diyerek, meydan okumuştur. Arabistan’ın meşhur şairleri uğraşmışlar, benzerini söyleyememişlerdir. (Tûr) sûresinin otuzdördüncü âyetinde meâlen, (Öyle ise, bir benzerini söyleyiniz!) ve (Hûd) sûresinin onüçüncü âyetinde, meâlen, (Onlara söyle ki, kendimden söylediğimi sandığınız bu Kur'anın sûreleri gibi, on sûre de siz söyleyiniz!) ve (Bekara) sûresinin yirmiüçüncü âyetinde, meâlen, (Kulumuza [yâni Muhammed aleyhisselâma] gönderdiğimiz Kur'anda, şüphe ediyorsanız, siz de Ona benzer bir sûre söyleyiniz! Bunu yapabilmek için bütün güvendiklerinizden yardım isteyiniz. Buna benzer bir sûre söyleyemezsiniz!) buyurulmuştur. O zaman Araplar şiire çok kıymet verirdi. Birbirleri ile şiir yarışı yaparlardı. Kazananlarla övünürlerdi. Kur'an-ı kerime benzer kısa bir sûre söyleyebilmek için, el ele verdiler. Çok uğraştılar. Hazırladıkları şiirleri, Muhammed aleyhisselâma götürecekleri zaman, Kur'an-ı kerimden bir sûre ile karşılaştırdılar. Sûredeki belâgati iyi anladıkları için, kendi sözlerinden kendileri utandılar. Resûlullaha götüremediler.

Kıraat alimleri, Kur'an-ı kerim Arap şairlerinin nazımlarına, üsluplarına benzemediği için mucizdir dediler. Sûrelerin başındaki ve sonundaki ve kıssalarındaki nesir kısımları da böyledir. Âyetlerin aralıkları, onların Sec'leri gibidir. Sec', nesirde, cümle sonlarının kafiye şeklinde birbirlerine uygun olmalarına denir. Bunların Kur'an-ı kerimde mevcut olmaları, onların sözlerinde olanlar gibi değildir. Bunları Kur'an-ı kerimdeki gibi yapamadılar. Arapçayı iyi bilen kimse, Kur'an-ı kerimin îcazını açıkça anlar. Bazı âlimlere göre, Kur'an-ı kerimin îcazı, çok uzun ve tekrarlı olduğu halde, hiçbir yerinde uygunsuzluk bulunmamasıdır. Bunun içindir ki, (Nisâ) sûresinin seksenbirinci âyetinde meâlen, (Bu Kur'an, Allahdan başkasının sözü olsaydı, içinde çok uygunsuzluklar bulurlardı) buyuruldu.