İnanan kimseler, bütün insanların hem bu dünyâda, hem de âhirette huzur içerisinde yaşamalarını istemişler, ellerinden gelen gayretle bunu sağlamak için çalışmışlardır.

Hemen makâlemizin başında şunu ifâde edelim ki, zulüm, Allahü teâlânın aslâ râzı olmadığı, mukaddes dînimiz İslâmiyete göre en büyük günâhlardan olup düşmâna bile yapılması yasaklanmış bir iştir. Yasaklığı âyet-i kerîmeler, hadîs-i kudsîler ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiştir.

Târih boyunca meydâna gelen elîm hâdiseleri bir tarafa bırakarak, sâdece günümüzde dünyâmızın bazı kısımlarında meydâna gelen birtakım acı olayları inceleyecek olursak yüreklerimiz ürperiyor.

Yüce Allah, insanların îmân etmelerini ve kardeşçe yaşamalarını emretmiştir. Allahü teâlânın yeryüzündeki halîfesi olan Hazret-i Âdem, bütün çocuklarına ve torunlarına kardeşliğin esâslarını anlatmış, insanlara nasıl uygulanacağını göstermiş, bu ilk Peygamberden son Peygamber Muhammed aleyhisselâma kadar Allah’ın bütün elçileri de bu yolda yürümüşlerdir.

Ama târih boyunca inanan insanlar olduğu gibi, maalesef inanmayan, küfre sapan kimseler de dâimâ bulunmuştur. Tabîî ki îmân bir nasip meselesi olduğu için, îmân aydınlığına ulaşan bahtiyâr insanlar olduğu gibi, maalesef küfür karanlıklarında kalmakta ısrâr eden, çirkin işlere tâlip olan kimseler de dâimâ mevcut olagelmiştir ve bundan sonra da bulunacaktır. Hâlbuki îmân ehli olan/inanan kimseler, bütün insanların hem bu dünyâda, hem de âhirette rahat ve huzur içerisinde yaşamalarını istemişler, ellerinden gelen gayretle bunu sağlamak için çalışmışlardır. Fakat menfaatleri haleldâr olan kimseler, haksızlığa ve zulme sapmışlar, ortalığı karmakarışık hâle getirmişler, sâdece kendileri değil, herkesi perişân etmişlerdir. Günümüzde, çoluk-çocuk, kadın-kız, yaşlı-genç demeden insanların öldürülmelerine, evlerinin-barklarının yıkılmasına, mallarının alınmasına, ırz ve nâmûslarına tasallutta bulunulmasına, işlenen çeşit çeşit zulümlere maalesef bütün dünya seyirci kalmaktadır.

Yüksek ahlâkın temsilcisi olan Peygamberler, onların sonuncusu olan  Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm), onları örnek alan İslâm ülkelerinin devlet başkanları ve orduları, inanmayanlara da acımışlar, onların da kurtuluşu için ellerinden gelen gayreti sarf etmişlerdir.

Müslümânlar, târih boyunca düşmânlarına bile âdilâne davranmışlardır; şimdi kendilerine kuyu kazmaya çalışan İslâm düşmânlarının gazab-ı İlâhîye uğrayarak bu kuyuya bizzât kendilerinin düşebileceklerini de hâtırlatmak isteriz. Son cümle olarak şunu ifâde edelim ki: “Alma mazlûmun âhını, çıkar âheste âheste.”