Cimrilikten kurtulup cömert olmak için, cimriliğin dünyâ ve âhiretteki zararlarını, cömertliğin de faydalarını iyi bilmek ve inanmak gerekir.

Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden vermektir. Zaman îcâbı, ileride bir sıkıntıya düşmemek için malı, parayı saklamak, avâm için cimrilik sayılmazsa da, ilim ehli sâlih kimseler için cimriliktir. Büyükler buyuruyorlar ki: “Cömert, verene değil, verdiğine sevinene denir.”

Övülmek veya teşekkür beklemek için veren kimse cömert sayılmaz. “Biz şunu verelim, o da bana bir şey verebilir, vermezsem ayıp olur, yoksa cimri derler” gibi düşüncelerle veren de cömert değildir. Hiçbir karşılık beklemeden dünyâlık vermek, mâlda cömertliktir. Dünyâlık ele geçirmek veya nefsin kötü arzularına kavuşmak için vermek cömertlik sayılmaz. Dînde cömertlik ise, yine hiçbir karşılık beklemeden Allah yolunda, yalnız Allah sevgisi için cânını vermektir.

Mal, insanoğluna bir fayda için verilmiştir. O malı saklayıp faydalı bir işte kullanmamak cimrilik olur. Faydalı işler, dînin ve mürüvvetin verilmesini iyi gördüğü şeylerdir. Mürüvvet, faydalı olmak, iyilik yapmak arzûsudur; insanlık, yiğitlik demektir...

***

Resûl-i Ekrem, götürülen düşman esirlerinden birini işâret edip bırakılmasını emredince, Hazret-i Ali şöyle suâl etti: “Bunların hepsi düşman, hepsinin suçu da bir, bunu niçin istisnâ ediyoruz?”

Peygamber Efendimiz buyurdu ki:

“Cebrâîl aleyhisselâm geldi, bunu bırakmamı; çünkü bunun cömert olduğunu, cömertliğinin Allahü teâlânın hoşuna gittiğini söyledi.” [İmâm-ı Gazâlî]

Birisi Hazret-i Hasan’a bir mektup getirdi. Mektûbu açmadan, “İsteğin yerine getirilecektir” diyerek geleni geri gönderdi. Oradakiler “Niçin mektûbu okumadan cevap verdiniz?” dediler. Buyurdu ki:

“Mektûbu okuyana kadar bekletirsem, çekeceği sıkıntıdan Allahü teâlâ beni mes’ûl tutar.”

Hazret-i Alî (radıyallahü anh), yanına oturan fakir bir bedevîye “Bir isteğin mi var?” buyurdu. Bedevî utancından diliyle bir şey söylemeyip işâretle bildirdi. Hazret-i Alî, yanında bulunan iki giyeceğin ikisini de bedevîye verdi. Bedevî sevinerek güzel bir beyit okudu. Beyit, Hazret-i Alî'nin çok hoşuna gitti. Çocukları, için ayırdığı üç altının hepsini bedevîye verdi. Bedevî, “Ey Emîre’l-mü’minîn, beni kendi âilemin en büyük zengini ettin” dedi. Hazret-i Ali de, şu hadîs-i şerîfi nakletti:

“Herkesin değeri, söylediği güzel sözlere, yaptığı iyi işlere göre ölçülür.” [Molla Câmî]