Sâhib-ül ezân.

Hicretten sonra Medîne'de Peygamber efendimizin mescidi yapılmış, burada Müslümanlar cemaatle namaz kılıyorlardı. Ancak o günlerde namaz vakitlerini bildirmek, zahmetli oluyordu. Müslümanlar, Mescid'e toplanır; namaz vaktini beklerlerdi. Ba'zıları da tam vakti tesbit edemezlerdi.

Sevgili Peygamberimiz, buna bir çâre arıyorlardı. Bir gün arkadaşlarını topladılar. Meseleyi hep birlikte konuşmaya (istişâreye) başladılar. İlk önce şu teklif yapıldı:
- Namaz vakitlerinde çan çaldırsak!

Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Çan çaldırma âdeti, Hıristiyanlara mahsûstur. Bize yakışmaz.

Sonra, başka bir düşünce ileri sürüldü:
- Boru çaldırsak!
- O da Yahûdîlere âittir. Doğru olmaz.
Ateş yaksak
- Yüksek yerlerde ateş yaksak. Böylece namaz vakitlerini, görerek öğrenmiş oluruz!

Bu teklife de Allahü teâlânın Resûlü şöyle buyurdu:

- Ateş yakmak, ateşperestlerin, ateşe tapanların işidir. Mecûsîlerin yaptığını taklîd edemeyiz. Son olarak:
- Namaz vakitlerinde, bir bayrak çekelim, teklifinde bulunuldu.

Peygamber efendimiz, bunu da beğenmediler. Neticede, karar veremeden dağıldılar. Müslümanlar üzgün olarak evlerine çekildiler.

O toplantıda bulunan Abdullah bin Zeyd, aynı gece bir rü'yâ gördü... Ertesi gün, sabah namazından sonra, Sevgili Peygamberimize gördüğü rü'yâyı anlattı:
" Yâ Resûlallah! Dün gece rü'yâmda, mübârek bir zât gördüm. Elinde parlak bir çan vardı. Ona sordum:
- Onu bana satar mısın?
- Çanı ne yapacaksın?
- Müslümanları namaza da'vet edeceğim.

O mübârek zât güldü ve dedi ki:
- Sana ondan daha hayırlı, bir şey öğreteyim mi?
- Öğret!.

O zaman bana, kelimesi kelimesine, Ezân-ı Muhammedî'yi okudu."

Abdullah bin Zeyd hazretlerinin rü'yâlarını anlatmasından sonra, Allahü teâlânın Resûlü de tebessüm ederek buyurdular ki:
- İnşâallah gördüğün hak rü'yâdır, sâlih rü'yâdır. Şimdi kalk da öğrendiklerini, Bilâl'e öğret! Ezânı, O okusun. Çünkü sesi, senden daha gür, daha yüksektir.

Aynı rü'yâyı ben de gördüm
Bu rü'yâ ve Ezân kelimelerini işiten Hazret-i Ömer dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Seni hak Peygamber olarak gönderen Allaha yemîn ederim ki, aynı rü'yâyı ben de gördüm.

Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz, ellerini semâya kaldırarak; cenâb-ı Hakka şükrettiler, hamdettiler.

Bundan sonra Sâhib-ül Ezân diye meşhûr olan Abdullah bin Zeyd, Medîneli Müslümanların Hazrec koluna mensuptur. Ebû Muhammed el-Medenî adı ile künyelenmiştir. Akabe bîâtında bulunarak Resûlullaha îmân edip Müslüman olmakla şereflenmiştir. Bedir muharebesine iştirak etmiş ve diğer bütün harplere katılarak, büyük kahramanlıklar göstermiştir.

Resûlullah ile beraber Vedâ Haccı'nda bulundu. Bu hac esnasında elinde bulunan bütün mallarını, hayvanlarını, fakirlere sadaka olarak dağıttı. 644 yılında 64 yaşında iken vefât etti.

Buyurdu ki:
"Dünyada olup da âhiret hayatı yaşıyan insan saâdet içindedir. Bir insan yaşadığı müddetçe Allahı hatırından çıkarmayıp, O'na hep yalvarırsa âhirette merhametine sebep olur. Böylece âhiret hayatı yaşamış olur."