Peygamber efendimiz Bennân-ı Hammâl'a rüyâsında buyurur ki: "Kim doyduktan sonra yemek yerse, Allahü teâlâ onun gönül gözünü kör eder."

Her şeyin çoğu zarar verdiği gibi, ekmek ve suyun yani yiyecek ve içeceklerin de çoğu zarar vermektedir. Bunun için dinimiz, doyduktan sonra yeme ve içmenin haram olduğunu bildirmiştir. Bu konuda Muhammed Ma’sûm hazretleri buyuruyor ki:

“Çok yememeli, az da yememeli. Yemek, orta miktarda olmalıdır. Çok yemek, gevşeklik, tembellik yapar, az yemek ise, işe ve ibâdete mâni olur. Muhammed Bahâüddîn Buhârî hazretleri; ‘Doyuncaya kadar ye, ibâdetini güzel yap!’ buyururdu. Acıkmadan önce ve doyduktan sonra yememelidir. Mühim olan şey, ibâdetleri iyi, neşeli yapmaktır. Buna yardımcı olan her şey mübarektir. Bunu bozan şeyler ise, memnu yani yasak edilmiştir.”

Bennân-ı Hammâl hazretleri, kendini Allah yoluna adadığı zamanlarda, Mısır'dan Mekke'ye gider. Mekke'de bir berberin hacâmat yaptığını öğrenir. Bu berber, kendine hacâmat, kan aldırmak için gelen fakirlere et pişirip ikrâm edermiş. Bennân-ı Hammâl hazretleri de, bu niyetle o berbere gider. Kan aldırmak istediğini söyleyince, berber, hemen birisini pişirmek için et aldırmaya gönderir. Bennân-ı Hammâl hazretleri içinden;

“Ben kan aldırıncaya kadar yemek de pişer” diye geçirir. Sonra bu düşüncenin kötü olduğunu düşünür ve eti yemeyeceğine yemîn eder. Kan aldırdıktan sonra da çıkıp gider. O gün akşama kadar bir şey yiyemez... Ertesi gün ikindi namazına kadar da yiyecek bir şey bulamaz. İkindi namazını kılmak için ayağa kalktığında, tâkatsizlikten yüzüstü düşer. Orada bulunan İbrâhim Havvâs hazretleri onu görür ve durumunu anlar. Yatsı namazından sonra bir tas mercimek çorbası ile iki börek getirir. Bennân-ı Hammâl hazretleri onları yer. İbrâhim Havvâs hazretleri;

-Daha yer misin? diye sorunca;

-Evet der. Tekrar bir tas mercimek çorbası ve iki börek getirir. Bunları da yedikten sonra;

-Daha yer misin? diye sorar.

-Evet deyince, yine aynı şekilde bir tas mercimek çorbası ve iki börek getirir. Onları da yer.

-Daha yer misin? diye sorunca, bu sefer;

-Hayır! der. Daha sonra yatıp uyur ve sabah namazına da kalkamaz. Fakat bir ara Peygamber efendimizi rüyâda görür ve kendisine;

(Kim doyduktan sonra yemek yerse, Allahü teâlâ onun gönül gözünü kör eder) buyurur. Hemen uyanır ve bir daha doyduktan sonra yemek yemeyeceğine yemîn eder...

Netice olarak, yemeyip, içmeyip, açlıktan, susuzluktan ölen bir kimse, günâha girer. Namazı ayakta kılacak ve oruç tutacak kadar gıdâ almak, yemek, içmek, farzdır. Yemesi, içmesi harâm olmayan şeyleri, doyuncaya kadar yemek, içmek mubâhtır. Doyduktan sonra yemek, içmek ise, harâmdır.