Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Hastalık, fakirlik, iftiraya uğramak gibi dert ve belalar, kemend-i mahbubdur. Yani Allahü teâlânın, sevdiklerinin boynuna, kendisini unutmasın, dinin dışına çıkmasın, Cehenneme gitmesin diye attığı kemenddir ve rahmet-i ilahîdir. Böyle bir kimse, şeytana, nefsine veya kötü arkadaşa aldanarak dinin dışına çıkmak üzereyken, kemend daralıp boynunu sıkar, boğulacak gibi olur ve geriye döner. Yani kendisini helak edecek bir şey yapamaz.

Dert ve bela, günahların çokluğuna değil, çok affedildiğine alamettir. Hepimiz zaten çok günahkârız. Hattâ Allahü teâlâyı unutarak aldığımız verdiğimiz her nefes günahtır. O hâlde, Cenab-ı Hakk'ın dert ve bela verdiği kullar, affetmek istedikleridir. Günahlarını dökmek, sabrını ölçmek istedikleridir.

Sebepler neticeye göre değerlendirilir. Dert ve bela, affolunmaya sebeptir, iyidir, ama istemek doğru değildir. Nitekim Peygamber efendimiz, (Allah’tan dert ve bela istemeyin. Verirse de şikâyet etmeyin!) buyurmuştur. (Yâ Rabbî, bana dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver, beni Cehennem azabından koru) ve (Yâ Rabbî, senden sıhhat, afiyet ve kaderine rıza istiyorum) diye de dua etmiştir. Biz de böyle dua etmeliyiz.

Şikayet etmemeli
Hastalıklar, Allahü teâlânın mümin kuluna hediyesidir. Hediye sevilene verilir ve hediye veren de sevilir. Büyüklerimiz, dert ve beladan aldıkları zevki sıhhatten, rahatlıktan alamamışlardır. Onun için sabretmeli ve şikâyet etmemelidir. Hasta olan kişi, sabrettiği takdirde sevab kazanır. Ecir, sabreden içindir. Mesela bir kimse bize bir hediye verse, biz de teşekkür etmek yerine (Şöyle yaptın, böyle yaptın) diye olmadık laflar söylesek, sonra da (Ben o kimseyi çok seviyorum) desek, kim inanır? Onun için, hâlinden şikâyet etmek hiç iyi değildir. Bilakis, (Demek ki Rabbim beni sevdi, beni affetmek istedi ki bana bu hastalığı verdi) diyerek, verilen dert ve belanın bir hediye olduğunu bilip sevinmeli ve kıymetini anlamalıdır. Bu hâl üzere olmanın alâmeti de sabırdır, hâlinden şikâyet etmemektir.