Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Yaptığımız iyilikleri unutalım, hatırlamayalım ve hatırlatmayalım. Söylersek başa kakmış gibi oluruz. Allahü teâlânın bize ihsan ettiklerinin yanında iyiliklerimizin adı mı olur? Bir hiçiz.

Dağda inzivaya çekilip çok ibadet eden bir derviş, Musa aleyhisselam Tur-i Sina’ya giderken yoluna çıkıp, (Yâ Musa, Cenab-ı Hakk’a arz et, benden razı mı?) der. Musa aleyhisselam dönüşte, (Allahü teâlâ, “Onu affettim” buyuruyor) deyince derviş, (Ben gece gündüz ibadet ediyorum. Dağın başında ne günah işledim ki Allah beni affetti!) der. Musa aleyhisselam, (Peki bu ibadetleri neyle, kimin yardımıyla yaptın?) deyince adam gururla, (Kim olacak, ben kendim yaptım) der.

Allahü teâlâ, hemen Cebrail aleyhisselama, (Bunun şah damarını biraz sık, bırak!) buyurur. Cebrail aleyhisselam damarını biraz sıkınca derviş yerlerde kıvranmaya başlar. Musa aleyhisselam (Ne oldu?) diye sorar. (Ölüyorum yâ Musa, günahlarımın affı için dua istiyorum) deyince buyurur ki:
(Allah’tan kork! Cenab-ı Hakk'ın verdiği bu kadar nimetler içindesin. "Çok günahkârım" de, "Benim ne suçum var" deme. Bak biraz damarın sıkıldı ne hâle geldin!)

Peygamber efendimiz, (Küçük günahtan kaçınırsınız, ama daha büyük günaha girmenizden korkuyorum) buyuruyor. Büyük günaha nasıl girer? Bir dereceye ulaştım zannedip kendini beğenir, ucub hâsıl olur. Allahü teâlânın hiç beğenmediği iki kötü huydan biri kibir, diğeri kendini beğenmektir. İşte bu kendini beğenmek, günahları hafif görmeye, hattâ şirke kadar götürür.

Müminin, yaptığı ibadetleri değil, yapması lazım gelip de yapamadıklarını ve işlediği günahları düşünmesi lazımdır. Doğru yaptığımızı zannettiklerimiz de tevbeye muhtaçtır.

İnsan, ibadetlere sarılıp haramlardan sakınabilir, kalbinin Allah sevgisiyle dolduğunu zannedip kendisini âhirete çok yakın hissedebilir, ama bunun doğru, yani Rahmânî olup olmadığının bir alâmeti vardır. O alâmet şudur ki, bu sevgi arttıkça kendisinin hatalarını, günahlarını görür. Bu görme kabiliyeti gittikçe artar, yaptığı hataları ömür boyu hiç unutmaz. İşte bu, tevbesinin kabul olduğunu ve istikametinin doğru yönde olduğunu gösterir.