Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz, (Men arefe nefseh, fekad arefe rabbeh) buyuruyor. Yani insan kendini tanır, kim olduğunu anlarsa, ancak o zaman Allah’ı tanıyabilir. Kendi âcizliğini, her an her şeyiyle Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmeyen, Allahü teâlânın büyüklüğünü nasıl tanır? Her an, her zerre, kâinatta ne varsa, her şey Allah’a muhtaçtır. Yüce Allah’a kul olmak, Onun emir ve yasaklarına uymak, Onun büyüklüğü karşısında kendisinin çok âciz bir mahlûk olduğunu bilmek gerekir. Kendini bilmekten maksat budur. Kendini bilmeyen, ne Allah’ı bilir, ne de başkasını.

Aslında her şey aşikârdır, fakat gören gözle bakılırsa görülür. Köre, gülün, zambağın rengi anlatılsa ne anlar? Dünya’yı aydınlatan Güneş’i de göremez. Çünkü ona göre her şey simsiyahtır. Nitekim müşrikler Peygamber efendimize, (Allah’ı gösterirsen inanırız) dediler. Resulullah efendimiz çok sıkıldı, hattâ (Ya Rabbi, ben nasıl anlatayım? Senin varlığını nasıl göstereyim?) diye çok üzülmüştü. Cebrail aleyhisselam geldi. (Onlar için üzülüp kendini helâk etme! Ben onların içindeyim?) mealindeki âyet-i kerimeyi getirdi. Mânâsı, (Benim kudretim onların içindedir. Vücutlarının nasıl çalıştığına baksınlar) demektir.

Organların çalışmasından insan vücudundaki trilyonlarca hücreye varana kadar, her şey nasıl çalışıyor, içeride neler oluyor? Bilim adamları, (Bir hücrenin yanında, ağır sanayi fabrikası hiç kalır. Biz henüz hücrenin üç beş atölyesini ancak keşfedebildik) diyorlar. Trilyonlarca hücrenin her birinde henüz keşfedilmemiş birçok şey vardır. İnsan vücudunda her gün, bin tane kanser hücresi teşekkül ediyor. Bir tanesi bir yere tutunsa, kansere sebep olur. Ama Cenab-ı Hak vücutta öyle bir savunma sistemi kurmuş ki, o kanser hücreleri imha ediliyor. Hâlbuki bizim bundan haberimiz bile olmuyor. O hâlde, vücudumuzu kanserden koruyan biz miyiz?

Bir başka misal olarak, kalbi düşünelim. Genç veya yaşlı biri, aniden kalb krizi geçirip ölüyor, kalbinin durmasına mani olamıyor. Diğer organlar da böyledir. Yani çalışmasına müdahale edemediğimiz gibi, durmasına da mani olamıyoruz. Velhasıl, insan ne kadar âciz bir mahlûktur. Bu âcizliğini anlar da, âciz olmayanı tanırsa, kurtuluşa erer.