Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Üç cildi İmam-ı Rabbani hazretlerinin, diğer üç cildi de Muhammed Masum hazretlerinin olmak üzere, altı cilt Mektubat'ın özeti iki cümledir:
1- Şeriat-ı Muhammediyye’ye imtisal: Yani Muhammed aleyhisselama, getirdiği dine, Kur’an-ı azimüşşana, Onun sünnetine tâbi olmak.

2- Şeyh-i muktedaya muhabbet: Yani, tâbi olduğumuz, güvendiğimiz, izinden gittiğimiz mürşidimize, hocamıza sevgi ve muhabbet beslemek, ona itaat etmek.

Muhabbet, beyinde değil, kalbde hâsıl olan bir hâldir. Silsile yoluyla bize kadar gelen bu muhabbetin kaynağı Peygamber efendimizdir. İnsan hocasına ne kadar itaat eder, ne kadar muhabbet beslerse, hocasının kalbinden o kadar çok feyz ve muhabbet elde eder. Kalbinde dünyaya karşı soğukluk, âhirete karşı yakınlık da o nispette artar.

İki otobüs terminali düşünelim. Bir tanesinde, (Bu terminal âhirete götürür) yazılıdır. Müslümanlar ve onların bineceği otobüsler buradadır. Diğer terminalde ise kâfirler ve onların bineceği otobüsler vardır. Bunlar, Allah’a ve Peygambere iman etmedikleri için zaten sonsuz yanacaktır.

Şimdi biz Müslümanların terminalindeyiz. Herkes, (Gel kardeşim, bizim otobüse bin, doğru Cennete git) diyor. İşte böyle bir terminaldeki binlerce otobüsün içinde yalnız biri doğru istikamettedir, diğerlerinin hepsi bozuktur, yani bid’at ehlidir, Kur’an-ı kerime kendi kafalarına göre mânâ vermektedir. Bu ise felakettir. Böyle karışık bir yerde doğru otobüsü nasıl bulacağız? Mutlaka o otobüsü bilen biri lazımdır, çünkü diğerleri bizi rahatlıkla kandırabilir. İşte mürşid-i kâmil demek, binlerce otobüs içerisinden Allahü teâlânın razı olduğu otobüsü bilen zat demektir. Peki, o nereden biliyor? Ona da hocası öğretmiştir. Hocasına kim öğretmiştir? Ona da hocasının hocası öğretmiştir. Böylece bu âlimler zinciri Peygamber efendimize kadar gider. Arada hiç kopukluk yoktur. Bu iş rüya ve ilhamla olmaz. Âlimler zincirine eklenecek halkayı, yani bir sonraki âlimi mutlaka bir mürşid-i kâmilin yetiştirmesi lâzımdır.