Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bütün Ehl-i sünnet âlimlerinin ortak bir özelliği vardır. O da, sorulan suallere, soranın dünyasını değil, âhiretini düşünerek cevap vermeleridir. Hâlbuki bazen, sual de, cevap da dünyalık olur, fakat soranın mutlaka âhiretini düşünerek ve Allah’ın rızasını gözeterek cevap verirler. Peygamber efendimiz, (Bu dünyanın, Allah indinde sivrisinek kanadı kadar bir kıymeti olsaydı, düşmanı olan kâfire bir yudum su vermezdi) buyurduğu için Ehl-i sünnet âlimleri, dünyaya hiç kıymet vermediler. Aksi takdirde iyi birer âlim olmazlardı.

İslamiyet’i anlatmak ve yaymak, bu yolda faydalı olmak için yalnız ilim ve ihlâs kâfi değildir, akıl ve ilm-i siyaset de lazımdır. İlm-i siyaset, insanların hâlini, zamanın ve memleketin şartlarını bilmek demektir. Bunlar yoksa, kitaptan alıp nakletse bile fitneye sebep olur. Nitekim müctehid olmayanlar hadis-i şerifleri anlayamaz ve onunla amel edemez. Hadis-i şerifler hüccettir, senettir. Fakat bazıları tek bir şahsa söylenmiştir. Bazıları beş kişiye, bazıları ise umuma söylenmiştir. Onun için bizim gibilerin çeşitli malzemeler toplayarak, ekmek yapmamız mümkün değildir. Unu, şekeri bir araya getirerek, helva yapacak hâlde değiliz. Ya unu, ya şekeri yakarız. Onun ehli, ustası, Peygamber efendimizin vârisleri olan âlimlerdir. Merhum hocamız da, ömürlerini vererek ilmiyle, ihlâsıyla gece gündüz çalışarak binlerce Ehl-i sünnet âliminin kitabından, günümüz insanı için gereken bilgileri, yine onların anlayacağı şekilde hazırlamıştır. Bunun için de, (Bizim kitaplarımız çok kıymetlidir, çünkü içinde bize ait bir yazı, düşünce yoktur. Biz sadece büyüklerin yazılarını yazmak, onlardan nakletmek için çalıştık) buyururdu.

Dolayısıyla, bu kitaplar hakkında kim ne diyorsa, ancak kendi değerini göstermiş olur. Çünkü büyüklerin kitapları aynadır. Herkes bakar; kalbi temiz olan, yani itikadı ve ameli doğru olan, ondan zevk duyar. Kalbi kötü olan da, kusur bulur, itiraz eder, düşman olur.

Peygamber efendimiz, (Bir kimsenin hidayetine vesile olan, Nuh aleyhisselamın ömrü kadar [bin yıl] ibadet etmiş gibi sevab alır) buyuruyor. Bu bin yıllık ibadetlere farzlar da dâhildir. Birine doğru bir din kitabı veren de, aynı sevabı kazanır, yani o kişinin hidayetine sebep olmuş gibi cihad sevabı alır.