Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kadı Iyad hazretleri bir gün, (İki şeye çok seviniyor, göklerde uçuyorum. Sanki yıldızlar ayaklarımın altında, elimi uzatsam Ay'ı tutacağım, o kadar sevinçliyim. Bu iki şey kimde varsa, o da benim gibi sevinsin. Hiç üzülmesin) buyurur. O iki şeyin ne olduğunu sorduklarında ise şöyle anlatır:
1- Kâinatı yoktan var eden, her an her şeyi varlıkta durduran, hepimizi yaratan, besleyen, büyüten yüce Allah, bana hitap ediyor, (Ey kulum, ey iman eden) buyuruyor. Ben kimim ki böyle yüce Allah’ın muhatabı olayım? Bana görev veriyor, emir ve yasaklar koyuyor. Bu ne büyük şeref! (Namazını kıl, bunu yap, bunu yapma) buyuruyor. Ben, yüce Allah'ın muhatap kabul ettiği bir Müslümanım. Böyle yüce Allah’ın kuluyum, kölesiyim. Herkes efendisiyle övünür. Benim efendim, sahibim Allah’tır. Bundan daha büyük şeref ne olabilir?

2- Herkes hocasıyla da övünür. Benim hocam Muhammed aleyhisselamdır. Ben onu görmedim, ama benim hocalarımın hocasının hocası Muhammed aleyhisselamdır. Öyle bir peygamber ki, diğer peygamberler onun ümmetinden olmak istemişler. Öyle bir peygamber ki, Allahü teâlâ kendisine kavuşturacak her kapıyı kapatmış, tek kapıyı açık bırakmıştır. Bu tek kapı da Onun mübarek kalbidir. Yalnız Onun kalbinden Cennete giriliyor. Onu sevmeyen, Onu peygamber kabul etmeyen, kim olursa olsun, Cennete girmesi mümkün değildir. Öyle bir peygamber ki, bütün kâinat Onun hürmetine yaratılmış, Allahü teâlâ Ona (Habibim) buyurmuştur. Gelmiş ve gelecek bütün insanların en üstünü olan o Peygamber, bana (Ümmetim) buyuruyor, beni talebe olarak kabul etmiş, ben ona iman etmişim, inanmışım. Bana, (Sen benim talebemsin, sen benimle berabersin, ben nereye gidersem sen de oraya geleceksin, sana şefaat edeceğim) buyuruyor. Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin? O hâlde, kimde bu iki nimet varsa, hiç dünyayı dert etmesin, istediği kadar sevinsin. İşte ben, o sevinci yaşıyorum.

İşte bu iki nimet, şimdi hepimizde mevcuttur. Bu kadar büyük şerefe ve nimete kavuşan bizler, eğer bu dünya için üzülürsek, çok yanlış olur. Merhum hocamız da, (Kardeşim, sakın üzülmeyin, o kadar büyük nimete kavuştuk ki, bu büyük nimete kavuştuktan sonra hâlâ dünya için üzülürsek, bu büyükler incinir, Allahü teâlâ da gücenir) buyururdu.