İslamiyet, , ilm ve ahlâk ve de bütün fen kollarında üzerinde, her çeşit çalışmağı önemle emir etmektedir. Bunlara çalışmak, farz-ı kifâye olduğu, kitaplarda yazılıdır. Hatta, bir islâm şehrinde, fennin yeni bulduğu bir âlet, bir vâsıta yapılmayıp, bu yüzden bir Müslüman zarar görürse, o şehrin idârecilerini, âmirlerini, İslamiyet mes’ûl tutmakdadır. Hadis-i şerifte, “Oğullarınıza yüzmek ve ok atmak öğretiniz! Kadınların, evinde iplik iğirmesi ne güzel eğlencedir” buyuruldu.

Bu hadis-i şerif, harb için lâzım olan her çeşid bilgi ve âleti edinmeği, hiç boş durmamağı ve fâideli eğlenceleri emretmektedir. Bunun içindir ki, bugün, müslümanların, en son teknolojiyi, en son buluşları yaparak Müslümanlığı dünyaya tanıtması farzdır. Yapmağa çalışılmazsa, büyük günah olur.

Müslümanların bilmesi, öğrenmesi lâzım olan bilgilere, Müslümanlık bilgileri denir. Bu bilgilerin kimisini öğrenmek farzdır. Kimisini öğrenmek sünnet, bir kısmını öğrenmek de mubahdır

İslâm bilgileri, başlıca iki büyük kısma ayrılır: Birincisi, nakli ilimlerdir. Bunlara “Din bilgileri” de denir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu bilgileri, “Edille-i şer’ıyye” denilen dört kaynaktan meydana çıkarmışdır.

Din bilgileri de ikiye ayrılır: Zâhirî ilimler ve bâtınî ilmler. Birincilere “Fıkh bilgileri” veya “Ahkâm-ı islâmiye”, ikincilere “Tasavvuf bilgileri” denir. Ahkâm-ı islâmiyye, mürşidlerden ve fıkh kitaplarından öğrenilir. Tasavvuf, kalblere, mürşidlerin kalblerinden akar, gelir.

İslâm bilgilerinin ikinci kısmı, akli ilimlerdir. Eskiden canlıları öğretene (Ulûm-i tıbbiyye), cansızları öğretene (Ulûm-i hikemiyye) denirdi. Semâları, yıldızları öğretene (Ulûm-i felekiyye), yeryüzü bilgilerine de (Ulûm-i tabî’ıyye) tabiat bilgileri demişlerdir.

Ulûm-i akliyye, denilen bilgiler matematik, mantık ve tecrübî bilgilerdir. Bunlar, his organları ile duyularak, akıl ile incelenerek, tecrübe ve hesap edilerek elde edilir. Bu bilgiler, din bilgilerinin anlaşılmasına ve onların tatbîk edilmesine yardımcıdırlar. Bu bakımdan lüzûmludurlar.

Bunlar, zamanla artar, değişir, ilerler. Bunun içindir ki, “Tekmîl-i sınâ’ât, telâhuk-ı efkâr iledir” denilmiştir. Bunun ma’nâsı “San’atın, fennin, tekniğin ilerlemesi, fikirlerin, deneylerin birbirlerine eklenmesi ile olur” demektir.