Seyyid Ahmed Bedevîhazretlerinin bir talebesi vardı ki, adı Abdül'âl idi. Bu doğunca, annesi onu kundaklayıp, kucağına alıp, bağa gitmişti.

Olacak bu ya;

Bitişik bağdan bir “boğa” geldi ve orada dolaşmaya başladı. Bebeğin yanından geçerken yavrucağın “kundak bağı”, nasıl olduysa, boğanın boynuzuna takıldı.

Bebek, asılı kaldı.

Annesi korkudan bayıldı!

Köy halkı haber alınca, hemen koştular oraya.

Lâkin boğaya yaklaşmak ne mümkün.

Zîra o kalabalık insanları görünce daha hırçınlaşıyor, kuduruyordu âdeta!

O sırada gâipten bir “el” uzanıp, aldı onu boğanın boynuzundan!

Ve yavaşcacık yere koydu.

Aradan çok seneler geçti...

Abdül'âl büyüyüp, delikanlı oldu.

Ahmed Bedevî hazretlerini tanıdı.

Ve en üstün “talebesi” oldu hattâ.

Artık bu büyük velî’den ayrılmıyor; bu sebeple de uzun müddet uzak kalıyordu evinden.

Ama annesi üzülüyordu!

Zîra oğlunu özlüyordu.

Hattâ sitem ediyordu bu büyük zâta.

Büyük velî bunu anlayıp, şu haberi gönderdi ona:

“Vaktiyle, bu oğlun kundaklı bebekken, kundak bağı, boğanın boynuzuna takılmıştı da, sonra kurtulunca ne kadar sevinmiştin. O gün, onu oradan biiznillah biz uzanıp almış ve onu ölümden kurtarmıştık. Şimdi de âhirette, cehennemden kurtulması için uğraşıyoruz. Niçin üzülüyorsun, sevinmen lâzım.”

Kadın, bu haberi aldı.

Ona olan sevgisi arttı.