Mekke'de, herkesin uykuda olduğu bir saatte bir gölge duvar diplerine sine sine ilerledi... Bir evin kapısını hafifçe tıklattı...

Ve usulca seslendi:

"Bilâl, Bilâl!"

"Kimdir o?”

"Benim, Ebu Bekir.”

Hazret-i Bilâl kapıyı açtı. Hazret-i Ebu Bekir sessizce içeri süzüldü:

"Seni davete geldim."

"Ne daveti bu?”

"İslâm dinine davet.”

"İslâm dini mi? Bu da ne demek, hem yarın olmaz mıydı?”

"Hayır Bilâl, olmazdı.”

"Neden?"

"Çünkü gizlidir. Efendinin bilmemesi lâzım... Bak Bilâl, Cebrail ismindeki melek, aramızdan birine vahiy getirdi... Yani yeni bir din ve Peygamber var bugün... Ben, o Peygambere iman ettim... Senin de iman etmeni istiyorum” dedi.

Ve devam etti:

"Düşünsene… Şu putlardan hiç ilah olur mu? Sonra şu kız çocukları… Neden utanma sebebi olsun? Neden diri diri toprağa gömülsünler?"

Bilâl sordu:

"Bahsettiğin Peygamber kim?”

"Muhammed bin Abdullah" deyince Bilâl’in siyah yüzüne, tatlı bir aydınlık yayıldı o anda...

Kendi kendine;

"Evet, hakikaten Muhammed-ül emin yüksek ahlâklı bir insan... Ebu Bekir yine öyle" dedi ve Kelime-i şehadeti söyleyip imanla şereflendi.