Ehl-i sünnet yolu, İslâmın ana caddesidir. Hiçbir asırda değişmeden ve bozulmadan bize ulaşan hak yoldur. Diğer bid’at fırkaları böyle değildir.

 

İslâmın vartalı dönemleri -2-

İslâm dininde felsefe yoktur. Felsefe, insanlık tarihinin fikir kirliliğidir. İlahî vahyin ışığından ayrılan, sadece akıl ile hakikati arayanların saplanıp kaldığı bir bataklıktır. İslamiyetin iman, amel ve ahlak esasları,  Ehl-i sünnet âlimleri tarafından her asırda, aslı üzere müdafaa ve muhafaza edilerek, bugüne ulaştırılmıştır. Bugün dünyadaki Müslümanların yarıdan çoğu, Ehl-i sünnet itikadı üzeredirler. Ehl-i sünnet yolu, İslâmın ana caddesidir. Hiçbir asırda değişmeden ve bozulmadan bize ulaşan hak yoldur. Diğer bid’at fırkaları böyle değildir. Bunlar, İslâmın nakil ile gelen hak ve doğru bilgilerini terk ederek, sadece akıl ile hareket edenlerin gittiği  sapık yoldadırlar. Ehl-i bid’atın yolu, felsefe bataklığına bulaşanların, hak yoldan ayrılanların yoludur.

Ehl-i sünnet âlimleri, kelâm/iman bilgilerinde, Müteşâbih yani manası açıkça anlaşılamayan, ayrıca tefsire, izaha muhtaç olan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin açıklamalarında, yalnız Resûlullah Efendimizin sözlerine ve Eshâb-ı kiramın ictihadlarına uymuşlar, eski felsefecilerin bunlara uymayan fikirlerini reddetmişler, böylece İslâm dinini, Hristiyanlık gibi bozulmaktan korumuşlardır.

Peygamber Efendimizin ve Eshâb-ı kiramın yolundan ayrılanlar ise, felsefecilerin her sözlerinin doğru olacağını zannederek, bu felsefecilere teslim olmuşlar ve böylece Mu'tezile ve benzeri bozuk fırkalar meydana gelmiştir. Peygamber Efendimiz İslâmiyette yetmişiki bozuk fırkanın hâsıl olacağını haber vermiştir. Yunan, Hint, Fars, Latin felsefelerinden ilham alan, İbni Sinâ, Fârâbî, İbni Tufeyl, İbni Rüşd, İbni Bâce gibi filozoflar zuhur ederek, bazı bilgilerde Kur'ân-ı kerimin hak yolundan ayrılmışlardır. Abbasi halifesi Hârûnürreşîd zamanında İslâm ilimlerine karıştırılan felsefe, Montesquieu, Spinoza gibi filozoflara rehberlik etmiş, bunlar "Farabius" adını verdikleri Fârâbî'nin tesiri altında kaldıklarını açıkça itiraf etmişlerdir.

Bu dönemde, Müslümanlar arasında itikat/iman birliği sarsılmış, düşünce ve fikirlerde ayrılıklar meydana gelmişti. Bir taraftan eski Yunan felsefesini anlatan kitapları okuyarak yazılanları İslam inançlarına karıştıranlar, diğer taraftan Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinin manasını değiştirerek ve kendi bozuk düşüncelerini katarak açıklamaya kalkışan Bâtınîler ve Mu’tezile ile diğer fırkalar İslam itikadını bozmaya çalışıyorlardı. Bunlara karşı Ehl-i sünnetin müdafaasını üstlenmiş olan İslam âlimlerinin başında aklî ve naklî ilimlerde zamanın en büyük âlimi, müctehid ve asrın müceddidi olan İmam-ı Gazâlî hazretleri geliyordu. O, bir taraftan kıymetli talebeler yetiştirdi, bir taraftan da sapık fırkaların bozuk inançlarını çürütmek ve Müslümanların bunlara aldanmamaları için okuyacakları kıymetli kitaplar yazdı.